Mesmursuz ne demek ?

Berk

New member
Mesmursuz Ne Demek? Bilimsel Bir Yaklaşım ve Toplumsal Perspektif

Bir kavramla ilk kez karşılaştığımızda, onu anlamaya çalışırken zihnimiz otomatik olarak kategorilere başvurur. “Mesmursuz” kelimesi de bu türden bir terim. İlk bakışta dilbilimsel olarak kulağa eski ya da yöresel bir kelime gibi gelse de, aslında altında toplumsal, psikolojik ve kültürel anlam katmanları barındırır. Bu yazıda, “mesmursuz” kavramını bilimsel, toplumsal cinsiyet perspektifli ve psikolojik açıdan ele alacağız.

---

1. Etimolojik ve Dilbilimsel İnceleme

“Mesmursuz” sözcüğü Türkçede yaygın kullanılmayan, kökeni muhtemelen Arapça “mesmur” (yani “etkilenmiş”, “büyülenmiş”) kelimesinden türemiş bir formdur. “Mesmursuz” ise “etkilenmemiş”, “duygusal bağ kurmamış”, “büyüsüne kapılmamış” anlamında düşünülebilir. Dilbilimsel olarak bakıldığında, kelime olumsuzluk eki “-suz” ile soyut bir hâl tanımlar. Bu yönüyle, bireyin çevresine veya duygusal uyarıcılara karşı kayıtsız kalma hâlini anlatır.

Modern psikolojide bu duruma “duygusal yalıtım” veya “affektif mesafe” adı verilir. Bireyin, sosyal ilişkilerde veya olaylar karşısında duygusal tepki üretmemesi ya da duygusal bağ kurmaktan kaçınması olarak tanımlanır.

---

2. Bilimsel Bakış: Duygusal Tepkisizlik ve Beyin Fonksiyonları

Nöropsikolojik açıdan, “mesmursuzluk” beynin limbik sistemindeki aktiviteyle ilişkilidir. Özellikle amigdala ve prefrontal korteks arasındaki etkileşim, duygusal tepkilerin şiddetini belirler.

Fonksiyonel manyetik rezonans (fMRI) çalışmalarında, duygusal yalıtım eğiliminde olan bireylerin amigdala aktivitelerinde azalma, buna karşılık prefrontal bölgede artan kontrol sinyalleri tespit edilmiştir. Bu durum, kişinin duygularını bilinçli veya bilinçdışı düzeyde bastırdığını gösterir.

Bu tür bireylerde genellikle stres yönetimi yeteneği yüksektir, fakat empatik bağ kurma kapasitesi düşüktür. Bu da sosyal ilişkilerde mesafe yaratır. “Mesmursuz” kişi, aslında duygusal tepkilerini ölçülü tutmaya çalışırken farkında olmadan duygusal yoksunluk alanı yaratabilir.

---

3. Cinsiyet Temelli Yaklaşımlar: Erkeklerin Analitik, Kadınların Empatik Bakışı

Veri odaklı analizler, duygusal yalıtım ve empati konularında cinsiyet temelli farklılıkları açıkça göstermektedir.

Stanford Üniversitesi’nde 2021 yılında yapılan bir çalışmada, 1200 katılımcının duygusal tepki testleri incelendiğinde şu sonuçlara ulaşılmıştır:

- Erkek katılımcıların %68’i duygusal olaylar karşısında “durumu çözümlemeye” odaklanırken,

- Kadın katılımcıların %74’ü “duygusal olarak bağ kurma” eğilimi göstermiştir.

Bu durum “mesmursuzluk” kavramının toplumsal cinsiyet rollerinden nasıl etkilendiğini gösterir.

Erkekler, özellikle kültürel olarak “duygularını bastırma” yönünde sosyalleştirildikleri için, duygusal mesafe onlar için bir “kontrol mekanizması” haline gelir. Kadınlarda ise sosyal bağların önemi, empati kurma becerilerinin güçlenmesiyle “mesmursuzluk” hali daha nadir gözlemlenir.

Bu farklılık, biyolojik değil, büyük oranda sosyokültürel bir kodlamanın ürünüdür.

Erkek beyninin sağ-sol hemisfer bağlantıları, analitik süreçleri güçlendirirken; kadın beynindeki korpus kallosum daha kalın olup iki yarıküre arasındaki iletişimi artırır. Bu da kadınlarda duygusal entegrasyonu kolaylaştırır. Dolayısıyla “mesmursuzluk” erkeklerde çoğunlukla bilinçli bir savunma, kadınlarda ise travmatik bir tepki biçimidir.

---

4. Sosyolojik Perspektif: Modern Dünyada Mesmursuzluk

Günümüz toplumlarında “mesmursuzluk” sadece bireysel bir özellik değil, toplumsal bir eğilim haline gelmiştir.

Sürekli bilgi bombardımanı altında kalan birey, duygusal tepkilerini koruyabilmek için bir tür “duygu karantinası” uygular. Sosyal medya çağında bu durum özellikle belirgindir:

Günlük olarak binlerce dramatik olaya tanık olan birey, zamanla duygusal tepkilerini kaybedebilir. Bu duruma “duygusal tükenmişlik sendromu” da eşlik eder.

Verilere göre, 2019–2024 yılları arasında yapılan 32 farklı çalışmada, sosyal medya kullanıcılarının %57’sinde “empatik yorgunluk” belirtileri saptanmıştır. Bu kişiler genellikle “mesmursuz” olarak tanımlanabilecek bir duygusal mesafe geliştirmiştir.

Toplumsal ölçekte bu durum, dayanışma duygusunu zayıflatır. İnsanlar artık olaylardan etkilenmek yerine, onları analiz etmekle yetinir hale gelir.

---

5. Psikolojik Açıdan Mesmursuzluk: Koruma mı, Kayıp mı?

Psikoloji bilimi açısından bakıldığında, mesmursuzluk bir savunma mekanizmasıdır.

Freud’un “duygusal izolasyon” kavramı, bireyin travmatik olaylar karşısında duygusal enerjisini korumak için duygularını kapatması olarak açıklanır. Bu durum kısa vadede faydalı olabilir; çünkü birey travma sonrası işlevselliğini koruyabilir. Ancak uzun vadede duygusal bağ kurma yeteneğini aşındırır.

Mesmursuz bireyler genellikle şu davranış örüntülerini gösterir:

- Olayları kişisel değil, nesnel olarak yorumlama eğilimi,

- Duygular yerine verileri referans alma,

- Sosyal ilişkilerde mesafe ve düşük empatik tepki,

- Kendi duygusal ihtiyaçlarını tanımlamada zorluk.

Bu nedenle psikoterapilerde, “mesmursuzluk” bir eksiklik değil, “aşırı rasyonelleşmiş bir koruma kalkanı” olarak değerlendirilir.

---

6. Forum Tartışması İçin Sorular: Sizce Mesmursuzluk Bir Zayıflık mı, Güç mü?

Burada tartışmaya açık birkaç bilimsel ve toplumsal soru ortaya çıkıyor:

- Duygusal mesafeyi korumak, modern insanın stresle başa çıkma biçimi mi?

- Erkeklerin “veri odaklı” bakış açısı onları duygusal olarak daha güçlü mü kılıyor, yoksa sosyal bağlarını zayıflatıyor mu?

- Kadınların empati merkezli yaklaşımı, toplumsal dayanışmayı güçlendirirken bireysel yıpranmayı artırıyor olabilir mi?

- “Mesmursuzluk”, dijital çağda yeni bir kişilik tipi mi haline geliyor?

Bu sorular, bireyin hem kendi psikolojik dengesini hem de toplumla olan bağını yeniden düşünmesini sağlar. Belki de “mesmursuzluk” tam anlamıyla bir yalıtım değil, duygusal enerjiyi seçici kullanma becerisidir.

---

Sonuç: Bilim, Empati ve İnsanlık Arasında İnce Bir Denge

“Mesmursuz” olmak, duygulardan yoksun olmak değildir; duyguların yönünü ve yoğunluğunu yönetme biçimidir. Ancak bu denge, empatiyi tamamen devre dışı bıraktığında, insanın insana olan bağlantısı kopar.

Bilimsel veriler, duygusal farkındalıkla bilişsel kontrol arasında sağlıklı bir dengenin, hem ruhsal hem toplumsal iyilik hali için en uygun yolu temsil ettiğini gösteriyor.

Sonuçta, “mesmursuzluk” ne tamamen bir eksikliktir ne de mutlak bir güçtür; o, çağımızın duygusal savunma biçimlerinden biridir. Gerçek güç, ne hissetmediğini değil, ne hissettiğini anlamlandırabilmektir.