Biyokimya tetkik nedir ?

Damla

New member
Biyokimya Tetkik: Gerçekten Ne Kadar Güvenilir, Ne Kadar Anlamlı?

Arkadaşlar, artık şu "biyokimya tetkik" denilen meseleye biraz farklı gözlerle bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Herkesin doktor kapısında ilk duyduğu şeylerden biri: "Kan tahlili yapalım, biyokimya tetkiklerine bakalım." Peki, bu testler gerçekten hayatımızı kurtaran bilimsel araçlar mı, yoksa çoğu zaman kafa karıştıran, yanlış yönlendiren, tıp endüstrisinin cebimizi boşaltan rutinlerinden mi ibaret? Açık konuşayım: Bence biyokimya tetkiklerin etrafında neredeyse sorgulanmayan bir kutsallık var ve bu, ciddi anlamda rahatsız edici.

“Normal Değer” Kime Göre Normal?

Hadi en baştan başlayalım: Biyokimya testlerinde karşımıza çıkan “referans aralıkları.” Kağıtta okuduğumuz şu değerler var ya — ALT, AST, kreatinin, glukoz, kolesterol, trigliserid… Bunların yanına yazılan “normal aralıklar” aslında büyük ölçüde istatistiksel ortalamalardan ibaret. Yani toplumun yüzde 95’inin içine sığdığı değerler normal kabul ediliyor, kalan yüzde 5 “anormal” damgasını yiyor. Peki bireysel farklılıklar ne olacak? Genetik, yaşam tarzı, yaş, hatta coğrafya? Bunların hiçbiri dikkate alınmıyor. 20 yaşındaki bir sporcuyla 60 yaşındaki masa başı çalışanının kan tahlilini aynı cetvele göre yorumlamak ne kadar mantıklı? Burada ciddi bir çarpıklık var.

Endüstrinin Sessiz Eli

Daha da ilginç olan şu: Biyokimya tetkikleri sağlık endüstrisinin en büyük gelir kaynaklarından biri. Laboratuvarlar, kit firmaları, cihaz üreticileri… Bu sistemin dönmesi için sürekli test yapılması gerekiyor. Hatta çoğu zaman doktorlar gereksiz yere test isteyerek hem kendilerini garantiye alıyor hem de bu çarkı besliyor. “Önlem alalım” mantığıyla yapılan kan tahlilleri aslında sağlık harcamalarının şişmesinden başka bir işe yarıyor mu? Birkaç küçük sapmaya bakıp insanlara hemen ilaç yazılması da cabası. Yani tahlil, ilaç, tekrar tahlil derken koca bir kısır döngü…

Yanlış Pozitifler, Yanlış Negatifler: Bilime Ne Kadar Güvenelim?

Bir diğer sorun da testlerin doğruluğu. Biyokimya tetkikleri yüzde yüz kesinlik sağlamıyor. Yanlış pozitifler (aslında hasta değil ama sonuç hasta gibi çıkıyor) ve yanlış negatifler (hasta ama sonuç temiz görünüyor) insanların hayatını altüst edebiliyor. Panik atak yaşayan birine yanlış pozitif bir değerle “senin böbreklerin sorunlu” denildiğini düşünün. Ya da tam tersi, gerçekten ciddi bir karaciğer problemi olup da testlerde gözden kaçan değerler… Bu durumda sorumluluğu kim alacak? Doktor mu, laboratuvar mı, cihaz üreticisi mi? Cevap: Kimse. Ama bedeli yine hasta ödüyor.

Erkek ve Kadın Bakış Açılarının Çatışması

Burada işin toplumsal cinsiyet boyutuna da değinmek lazım. Erkekler genelde biyokimya tetkiklere stratejik ve problem çözme odaklı yaklaşıyor. "Sorun neyse bulalım, hemen çözelim, gerekirse ameliyat, gerekirse ilaç." Mantık düzleminde ilerleyen bir tutum. Kadınlarda ise empati, duygusal boyut ve insan odaklılık daha baskın. "Bu değerler hayatımı nasıl etkileyecek? Uzun vadede bana ne hissettirecek?" soruları öne çıkıyor. İşte bu iki bakış açısı aslında biyokimya tetkiklerin yorumlanmasında çok ciddi farklılıklara yol açıyor. Erkek için rakamlar ve çözüm ön plandayken, kadın için anlam ve süreç ön planda. Bence bu farklılık, testlerin yorumlanmasında daha dengeli bir yaklaşım geliştirmek için bir fırsat ama maalesef sağlık sisteminde çoğu zaman göz ardı ediliyor.

İnsanı Sayılarla Ölçmek

Bir diğer kritik nokta da şu: Biz biyokimya tetkiklerle insanı sayılara indirgiyoruz. Rakamlar üzerinden karar veriyoruz, hatta bazen sadece o sayılara bakarak hayatımızı değiştiren kararlar alıyoruz. Kolesterol yüksek çıktı diye ömür boyu ilaç kullanan milyonlar var. Peki gerçekten gerekli mi? Yoksa bu, ilaç şirketlerinin oyununa gelmek mi? Bir insanın sağlığını sadece birkaç rakamla tanımlamak ne kadar insan onuruna uygun? Sağlığın ruhsal, sosyal, psikolojik boyutu bu tabloda nereye sığıyor?

Sizce Abartıyor Muyum?

Şimdi siz forumdaşlara soruyorum: Gerçekten biyokimya tetkikler olmadan yapamayacağımız bir tıp pratiği mi var, yoksa biz farkında olmadan bir tür “tıbbi bağımlılığa” mı sürükleniyoruz? Normal değerler gerçekten bizim için mi belirleniyor, yoksa endüstrinin çıkarları için mi? İlaç yazmak için bahane arayan doktorlarla, test yapmadan adım atmayan sağlık sistemine güvenmeli miyiz?

Sonuç Yerine: Bir Tartışma Çağrısı

Benim iddiam şu: Biyokimya tetkikler faydalı olabilir ama tek başına asla belirleyici olmamalı. İnsanları rakamlarla korkutmak, ilaç bağımlılığına sürüklemek, laboratuvarların ve şirketlerin çıkarlarını gizlemek, sağlığı sadece “normal aralık”lara hapsetmek kabul edilemez. Elbette tıp bilimi gelişiyor, elbette testler bazen hayat kurtarıyor ama biz bunları kutsallaştırdıkça sorgulama yetimizi kaybediyoruz.

Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce biyokimya tetkikler modern tıbbın vazgeçilmez bir parçası mı, yoksa fazla abartılan, çoğu zaman gereksiz bir rutin mi? Bir gün size de “değerleriniz normal ama ben yine de ilaç yazayım” dendiğinde, o rakamların gerçekten sizin sağlığınızı temsil edip etmediğini sorgulamayacak mısınız?

Haydi tartışalım. Bu konuda sessiz kalmak yerine, sistemin bizi nasıl yönlendirdiğini birlikte masaya yatıralım. Çünkü belki de en büyük tedavi, körü körüne inanmamakla başlıyor.